Zamanın başlangıcından ve organik yaşam formlarından bugüne geçmiş olarak algıladığımız yaşam hatıralarımızın ve de atalarımızın yaşamış oldukları tüm deneyimlerin etkisi ile bizlerin şimdi ki duygu, düşünce ve inanç sistemi oluşmuştur. Öyle ki, bu bilgiler bizim hücre ve DNA’larımız da mevcuttur ve dolayısıyla, şimdi ki yaşam deneyimlerimiz de içinde bulunduğumuz bu BİLİNÇ YAPISINA göre şekillenmektedir.
Dünyamız her 26.000 yılda bir yeni bir döngüye giriyor. Bu güne kadar geçen sürede 21/12/2012 tarihinden itibaren altıncı YENİ DÜNYA ÇAĞI dönemi başladı. Ben bu yeni döneme KRİSTAL ÇAĞ DÖNEMİ diyorum. Bu defa bizler daha şanslıyız. Çünkü, atalarımızın yaşamış oldukları başarısız deneyimlerin FARKINDALIĞINA sahibiz dolayısıyla aynı deneyimleri yaşamamız gerekmeyecek. Maalesef geçmişte atalarımızın bilinç düzeyi fiziksel teknolojileri ile senkronize olamadı. Tüm kontrollerini ellerinden kaçırdılar ve bilinçsiz gelişmenin kurbanı oldular. Fakat bizler artık bilinç yapımızı teknolojik gelişmemizin daha ilerisinde tutmayı öğrendik. En azından belli bir azınlık düzeyinde de olsa BİLİNÇ GENİŞLEMESİ AÇISINDAN kritik oranı tutturmayı başarmak üzereyiz.
PEKİ BU YENİ DÜNYA DÜZENİ İNSANLIK AÇISINDAN NASIL BİR ADAPTASYON DEVRESİ GEREKTİRECEK?
Kadim zamanlardan beri alıştığımız bu düşünce sistemimizi nasıl değiştireceğiz ki yeni yaşam deneyimlerimiz sağlam temeller üzerine oturabilsin. Son zamanlarda tüm dünyanın yaşadığı bu sancılı ve kaotik dönem farkındalığımıza giren frekans titreşimi yüksek enerjilerin güçlü ETKİSİNİN bir TEPKİMESİDİR. Bu frekansa uyumlanma süreci epeydir sürmektedir.
Yüksek titreşim frekansına geçen yeni insan bilincinin doğum sancıları tüm evreni etkisi altına almıştır.
ARTIK GERİ DÖNÜŞ OLAMAZ!
Bilinç yapısı genişledikçe, yeni insan türünün titreşim frekansı da aynı düzeyde artmaktadır. Bu artış sorunlarla boğuşan eski insan türünün yavaş yavaş yok olması demektir. Sorunlar ve sıkıntılar bu yeni düzeyde birer fırsat haline dönüşüp birer birer eriyip giderler. Bizim düşüncelerimizi etki altında tutan dünya atmosferinde ki İYONOSFER tabakasıdır. İyonların ve elektronların serbest halde olduğu bu tabakanın radyo dalgalarını yansıtma özelliği vardır. Bu tabaka insan duygu ve düşünceleri ile bağlantı halinde olduğundan tüm niyet ve istekler burada BÜTÜN BİLİNÇ ile temasa geçerler. Her oluşum atomaltı düzeyde birbirine bağlıdır. Bu farkındalık içinde olan yeni insan duygu ve düşüncelerini kontrol altına almaya başlamıştır bile.
Son yapılan laboratuar deneylerinde ışık hızının MUTLAK HIZ olmadığı da açıkça ortaya çıkmıştır. Buna bağlı olarak EINSTEIN’ın NEDENSELLİK TEORİSİ'DE değişime uğrayıp yeni bilinç ışığında artık ''NEDENLERİN SONUÇLARI YARATMASI YERİNE SONUÇLAR NEDENLERİ DOĞURUR'' ifadesi yerini almaya başlamıştır. Bu durum da YENİ İNSAN BİLİNCİNDE zamanın tamamen göreceli olduğu olgusu ön plana çıkıp her oluşumun kuantum düzeyde titreşim halinde bulunduğu ve bizler tarafından deneyimlenmeyi beklediği farkındalığı oluşmaya başlamıştır.
Bu zamansızlık hissi insanın pişmanlık ve keşkelerini yok etmektedir.
Çünkü kaçan bir fırsat yoktur. Her an yeni insan için bir fırsattır ve bu fırsatları duygularını zihninin önüne geçirerek değerlendirmeye başlamıştır. Egonun artık hükmünü kaybettiği ve kalbin güçlü niyet ve istek duygularına gücünü kaptırdığı KRİSTAL ÇAĞ başlamıştır. İnsanoğlu bu defa bu büyük BİLİNÇ SIÇRAMASINI başaracaktır.
İnsan zihni sürekli düşünme işlemiyle meşguldur. Farklı konularda hemen varlığımızın tamamen fiziksel yönüyle ilgilenen EGO’yu devreye sokar. İnsanoğlu bu güne kadar zihin ve ego ikilisinin kontrolünde hareket etmesiyle kendini çok daha emniyette hissetmiştir. Bilinçaltımız sürekli geçmişten ve bilinç dışı algıladığımız bilgilerden adeta bir çöplük haline geldiğinden, bu yanımız tamamen arınılması gereken yanımızdır ki ÜSTBENLİĞİMİZ BÜTÜN BİLİNÇ ile bağlantı halinde olarak tarafsız ve özgürce beden ve eterik bedenimizin lehine çalışsın.
İşte bu dönem zihnin işlevini içsel benliğimizin yani varlığımızın özü olan ENERJİ BEDENİMİZİN üstlenmesi gereken bir dönem. Bundan böyle beynimizin görevini de kalbimiz devralmaktadır. Değişen kuramlardan yola çıkarak sonuca odaklandığımızda ve deneyimlemek istediğimiz sonucun bize hissettireceği duygunun farkına varıp o duyguyu tamamen duyumsayabilirsek enerji bedenimiz TİTREŞİMSEL REALİTEDE o sonuca uygun titreşim frekansıyla senkronize olur. Daha basit bir ifadeyle aynı frekansa uyumlanır. Bu işlemi yaparken zihni ve ego’yu tamamen devreden çıkarmak gerekir. Çünkü belli duygu ve düşünce kalıplarından oluşmuş bu ikili sürekli araya girer ve oluşum tılsımını bozar.
Şimdiye kadar kalbimizi sadece en önemli yaşamsal organ olarak gördük. Tüm bedenimize kan ve oksijen pompalayan organ olmasının yanında aslında yaşam deneyimlerimizi şekillendiren çok ama çok önemli bir görevi daha vardır. Yaydığı enerji zihnimizin yaydığı enerjiden kat be kat daha güçlüdür. Bu yüzden halk dilinde KALPTEN İSTERSEN OLUR yönünde bir ifade vardır. Kalbimizin duygusal olarak yaydığı bu güçlü enerji kuantum veya titreşimsel realite düzeyinde oluşuma geçer ve belli uygun bir ortamı bulduğunda bizlerin yaşam deneyimleri olarak karşımıza çıkar. Sevgi enerjisi de titreşimi çok yüksek olan bir enerjidir ki o da kalbimiz sayesinde yayılır.
Öyleyse, şöyle bir TİTREŞİMSEL REALİTEDEN YEREL REALİTEYE ÇIKIŞ formülü uygulayalım…
SESSİZ ZİHİN – İÇSEL BENLİĞE DÖNÜŞ – İSTEDİĞİN SONUCA ODAKLANMAK – DENEYİM OLARAK SAHİPMİŞ GİBİ BİRE BİR DUYGU HİSSİ - SONUÇTAN EMİN OLMA DUYGUSU – TEREDDÜTSÜZ OLARAK DENEYİMİ SABIRLA BEKLEMEK –
ÇIKAN FIRSATLARIN FARKINDALIĞINDA AKSİYONA GEÇMEK.
Şimdi size Çin’in başkenti BEIJING veya PEKING diye de anılıyor MEDICINLESS HOSPITAL yani İLAÇSIZ HASTANE’den bahsedeceğim.
EVET yanlış duymadınız burada İLAÇ kullanılmıyor. Özel olarak yetiştirilmiş pratisyenler hastaları ilaçsız ve ameliyatsız iyileştiriyor. Yaptıkları işlem ise sadece ve sadece hastanın iyileşmiş haline odaklanmak oluyor. Hasta da işleme başlamadan önce bir süreliğine iyileşmiş haline odaklanması sağlanıyor ve yeterli inanca sahip olduğunda çok kısa bir zaman da hasta iyileşmiş halde evine gidiyor.
BU BİR ŞAKA DEĞİL!
Amerika’ da mesanesinde 7.5 cm tümör olan bir hastaya bu günün şartlarında yapılacak pek fazla bir şey yok deniliyor. Hasta kaybedecek pek bir şeyi olmadığını düşündüğü için duyduğu bu hastaneye gidiyor ve 2 dakika 45 saniye gibi kısa bir zamanda iyileşmiş olarak Amerika’ya dönüyor.
Bakın burada önemli olan hastanenin nerede olduğu değil. ÖNEMLİ OLAN ÇİNLİ DOKTORLARIN UZUN ZAMANDIR DUYGU TEKNOLOJİSİNİ KULLANIYOR OLMALARIDIR. EVET BU BİR MUCİZE DEĞİL TAMAMIYLA KULLANDIKLARI EMOTIONAL TECHNOLOGY yani DUYGUYU KULLANAN TEKNOLOJİ…
Batılı doktorlara göre bu olay mucizeden başka bir şey değildir fakat
Çinli doktorlar yıllardan beri bu teknolojiyi kullanarak yüzlerce hastayı iyileştirdiklerini iddia ediyorlar.
Gördüğünüz gibi, eğer ki sonucu iyi bir şekilde hissedebilirsek, zamanın olmadığı boyuttan oluşuma uyumlanarak titreşimsel realiteden yerel realitemize doğru bir oluşum süreci başlar.
Bu süreçte nedenler de sonucu takip eder.
Son olarak şöyle bir ifade kullanabiliriz.
Tümör 2 dakika 45 saniyede yok oluyor!
NEDENLER SONUCU DEĞİL SONUÇLAR NEDENLERİ DOĞURUR…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder