İnsan varolduğu andan itibaren her an çeşitli çevrelerden
gelen yoğun bir bilgi yağmuru altında yaşamına yön çizmektedir.
Her yeni bilgi hücrelerinizin bellek bankalarına ve DNA’larınıza
kadar işleyip her birinizin kendi geleceğini şekillendiriyor.
Doğduğunuz andan itibaren maruz kaldığınız bilgi
bombardımanı, inanç sisteminizi, düşünce ve davranış biçiminizi, bunlara bağlı
olarak da kişiliğinizi oluşturuyor.
Peki, DNA’larınız da kodlanmış olan tüm zamanların kadim
bilgilerine ne oldu?
Ne oldu da gerçek kimliğinizi, yani öz benliğinizi unutur
oldunuz!
Acaba zamanın başlangıcında, DNA’larınız 12 sarmal iplikten
oluşurken bir küçük deformasyonla 2 çift sarmal ipliğe dönüşünce asıl gücünüzü mü
kaybettiniz?
11. sarmal ipliğe sahip olmak imgeleme yoluyla isteklerini kendi realitene çekebilme yetisidir.
12. sarmal ipliğe ulaşıldığında ise, her olan biteni kabul etme ve çok boyutlu bakış açısına sahip olabilme yetisini kazanmış olursunuz.
12. sarmal ipliğe ulaşıldığında ise, her olan biteni kabul etme ve çok boyutlu bakış açısına sahip olabilme yetisini kazanmış olursunuz.
Bakın olmuş bitmiş olan bir şey yok!
Tüm bildikleriniz orada bilinçaltınızda gizli ve zamanın her
anında sizler tarafından keşfedilmeyi bekliyor. Siz onları görmezden geldiğiniz
her an o an için kaybolup gidiyorlar.
Hücreleriniz de saklı kalmış bu saf evrensel bilgi neden
bireysel yaşam deneyimlerinize
yansıyamıyor?
Öncelikle yukarıda ifade etmeye çalıştığım gibi, ilk
doğduğunuz andan itibaren doğal olarak anne - baba ve diğer büyüklerinizden
olmak üzere çevrenizden öğrenmeye başladığınız yıllardır tekrarlanan tek düze –
basma kalıp ve her yorumdan nasibini almış bilgiler bilinçaltınıza yüklenmeye
ve bunun sonucunda sizlerin yaşam deneyimleriniz de ki her olay ve kişilere
birer ön yargı ve sınır koymaya, kendi asıl benliğinizi yani kim olduğunuz
hakkında ki düşüncelerinizi çarpıtmaya başlıyor.
Mesela, size
yeteneğinizin kısıtlı olduğu söylenmişse siz de o bildirimi sorgusuz, sualsiz
kabullenmeye başlıyorsunuz. Adeta tüm gücünüzün önüne bir set çekiliyor.
Yine iddialı bir
örnek vermek gerekirse, yaşamın ortalama süresinin tüm insanlarca kabul edilmiş
belli bir süresinin olduğu ve belli bir yaşa gelince yaşlanmanın kaçınılmaz ve
değiştirilemez bir kader olduğu inancı tüm insanların ortak inancıdır.
Her tartışmasız, kabul edilmiş bilgi yaşamın kalıplaşmış
kurallarını meydana getiriyor.
Bazı inanç ve düşünce biçimleri öyle inatçı bir şekilde
kalıplaşmışlardır ki onları değiştirmek çok uzun yıllar alabilir. Mesela
erkeklerin saçlarının kadınlara oranla belli bir zamanda çok daha hızlı
dökülmeye başlaması, bazı gıdaların vücuda faydalı bazılarının ise zararlı
olması gibi benimsenmiş tüm inanç kalıplarını değiştirmek imkansız sayılabilir.
Eğer ki saç kök hücrelerine dökülmeme bilgisi verilebilse saçların dökülme
çabaları da sona erecek. Bedeninizde ki hücreler zamanın başlangıcından beri
kodlanmış olan belli bilgiler doğrultusunda hareket ediyor.
Günümüzün bazı inanç ve düşünce sistemleri değiştikçe yaşama
olan bakış açımız, yaşam doğrularımız ve kurallarımız da değişiyor. Vücudumuzun
bağışıklık sisteminden sorumlu akyuvar hücreleri bile mikroplara karşı sahip
oldukları bilgiler ışığında savaşıyor. Hastalıklara karşı yürütülen aşı
tedavileri tamamen akyuvarların savaşmak için hastalığı tanıması üzerine
çalışılarak bulunmuştur.
Size çok daha iddialı bir örnek vermem gerekirse ‘’insanın
suyun üzerinde yürümesine imkan yoktur!’’ İnanç sistemi mucizelerin sadece
peygamberlere özgü olduğu yönündedir. Peki, diyeceksiniz ki ‘’Yok artık suyun
üzerinde yürüyebilir miyiz ki?’’
Ben de cevap veriyorum ''niye
olmasın!''
Bu cevabımla size şaka yapmıyorum.
İmkansız olan her
düşünce sadece siz öyle inandığınız içindir. Bilinçaltının kökten değişimi ve
çok kesin bir inanç ile imkansız yoktur.
Tüm yaşadığınız
deneyimler sizin iç dünyanızın dışa yansımasıdır. Hayalini kurup gerçekleşmesi
imkansız olarak düşündüğünüz her neyse o sizin için bir kutsal nitelik taşır ve
sizin için o sadece bir mucizedir. Eğer ki onu yaşamınız da ( tesadüfi olarak?)
deneyimleme şansı elde ederseniz EGO anında devreye girerek deneyimin zihnin
bir ürünü olduğunu fısıldar. Ego mucizeleri sevmez ve hatta nefret eder. Çünkü
o sadece fiziksel olana önem verir. Sizin öz benliğinizi görmezden gelir.
Mucize deneyime yansımadığı sürece kutsaldır. Aksi olduğu an
sıradan bir olay olarak kalır.
Sizin içinde bulunduğunuz titreşim frekansında
ki her şey birbirini fiziksel olarak algılar. Unutmayın ki asıl öz olan
enerjidir. Enerji için imkansız yoktur. Enerji boyutunda dualite ve miktarın
hiç önemi yoktur. Siz diğerleri ile aynı
titreşim frekansında rezonans halindeyken enerji olduğunuzu unutursunuz. Bu
fiziksellik sizin yeteneklerinize de yansır. Düşündüğünüz ve inandığınız her
şey deneyimlerinizde oluşur.
1970’li yıllarda çok popüler olan UZAY YOLU dizisi insanlığa
çok güzel mesajlar veriyordu. O zamanlar çocuktum ve sınırlı bir bilince sahip
olduğum için bazı sahneleri masal gibi izliyordum. Mesela, çok enteresandır ki
bir sahne bilinçaltıma kazınmış ve hala onu dün gibi hatırlıyorum. Dizinin kahramanlarından
Kaptan Kirk, Mr.Spock ve mürettebatından birkaç kişi yeni bir gezegene
ışınlanırlar. Orada dünyada ki geçmiş zamanlardan biri yaşanmaktadır.
Kendilerini büyük bir çatışmanın ortasında bulurlar. Orada olmamaları gerektiğini
ve aynı titreşim frekansına uyarlandıkları için tüm olanları fiziksel olarak algıladıklarının farkındadırlar. O sırada
mürettebattan birine uzaktan ateş edilir. Mr. Spock aynen şöyle bağırır, ''Sakın
o kurşunun sana zarar verebileceğini düşünme, sakin ol bırak geçsin gitsin.''
Ben o zamanlar bu olayı anlamamıştım. Bu farkındalığımla
artık biliyorum ki iç dünyamız dış dünyamızı şekillendiriyor. İnandığımız
gerçekler yerel gerçekliğimiz olarak karşımıza çıkıyor.
Üzerine basa basa tekrar söylüyorum ki TÜM YAŞAM
DENEYİMLERİNİZ YANİ YEREL GERÇEKLİĞİNİZ
sizin uzun yıllardan beri bilinçaltınıza yerleşmiş olan DUYGU, DÜŞÜNCE
ve İNANÇ SİSTEMİNİZDEN oluşuyor.
Peki, bütün bu kalıpları silmek ve asıl kadim zamanlardan
beri hücrelerimizde ve DNA’larımızda kodlanmış olan bu mucizevi bilgileri
hatırlamak çok mu zor?
Söylendiği kadar da kolay değil!
Fakat her biri basamakları çıkar gibi yavaş yavaş
değiştirilebilir. Zaten ilk olarak hücrelerinizde varolan bu bilgiyi
öğrendiklerinizle değiştirmeye niyet etmeniz gerekir. Değişim ve dönüşüme
bilinç olarak hazır olmanız gerekir.
İşe ilk olarak, OLUMLAMA teknikleri ile yaşamınızda ki küçük
detayları değiştirmekle başlayın.
Sabah uyanır uyanmaz ve gece de uykuya dalmadan az önce
bilinçaltınızla çalışın. Bu zaman diliminde bilinçaltı yeni bilgileri daha
çabuk hatırlar. Bunun sonucu olarak hiç ummadığınız bir an ve yerde yeni
bilgiler ışığında farklı yerel realiteleri deneyimlemeye başlarsınız. Sizler
yaşadığınız bu gerçeklikleri MUCİZE olarak adlandırırsınız ta ki EGO devreye
girene kadar.
Olumlama dediğim zaman, zihinde tekrarlanan olumlu cümleler
aklınıza gelebilir ve sizin yaşamınızda olumlu bir değişim – dönüşüm
başlatabilecek her hangi bir şey olabilir. Hayal ettiğiniz ne varsa unutmayın
ki enerji düzeyinde realitemize çıkmak için bir olasılık olarak bekliyor.
Haydi gelin size çok iddialı bir olumlama vereyim. Artık
yaşlanma üzerine olan inanç sisteminizi değiştirelim!
Sizlerin her yaşınızın bir damgası DNA’larınız da mevcuttur.
O kodlar hiçbir zaman kaybolmaz. Sadece yapmanız gereken o saklı kalmış bilgiyi
BİLİNÇALTINIZDAN BİLİNCİNİZE ve oradan da YAŞAM DENEYİMLERİNİZE yani YEREL
REALİTENİZE taşımanızdır.
Kaç yaşında olmak istiyorsanız bilinçaltınıza bedeninizin
DNA’nızda ki o yaşın damgasına gitmesini ve kopyalamasını söyleyin. Bu yeni
programı bilinçaltınıza yerleştirmeye başladığınız an eski bilgiler gücünü
kaybetmeye başlayacaktır.
Evren boşluğu sevmez. Eski bilgileri yani öğrendiklerinizi
orada oldukları için kabul edin ve serbest bırakın.
Nasıl ki zihninizde beliren kelimeler dilinizden realitenize
çıkmaya çalışır, enerji boyutunda bekleyen sınırsız olasılıklar çeşidi de sizin
yerel realitenizde belirmek için gizli bir elin onları tutup çıkarmasını
bekler. Göreceksiniz ki siz onlara yol açarsanız onlar da sabırsızlıkla yaşam
deneyimlerinize akacaktır.
Tüm yaşam deneyimlerinizin dileğinizce olmasını diliyorum…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder