Halbuki bu kısır döngü, beden hücrelerimizin bağımlı oldukları duygusal alışkanlıkların bedenimizde oluşturduğu moleküllere bağımlı olduğundan oluşur.
Alışkanlık deyince aklımıza her nedense hep kötü olanlar gelir.
Çünkü kötü alışkanlıkların sürekliliği vardır.
Peki hiç düşündünüz mü, neden bedenimize ve ruh sağlığımıza zarar veren alışkanlıklar bu kadar dirençli ve inatçı?
Genelde, bedenen faydalı spor ve ruhen rahatlatıcı aktiviteler sürekli olamazken, zarar veren aktivite ve alışkanlıklar vazgeçilemez bir durum kazanırlar.
Bunun biyolojik olarak nedeni, edindiğimiz zararlı alışkanlıkların ruhen eksiklik hissettiğimiz ihtiyaçların yerini almasıdır.
Bu hücreler içindeki alışkanlık illetini daha iyi anlamak için mesela sigarayı örnek verelim!
Sigara içmeye başladığımız andan itibaren nikotin, hücrenin opyat alıcıları tarafından emilir. Opyat alıcıları, beyinde afyon etkisine benzer etki yapan bileşikler sınıfından morfin gibi maddeleri birbirlerine bağlayan bir kemoreseptör sınıfıdır. Bunların doğal olarak tepkimeye giren maddeleri rahatlatıcı bir hormon olan endorfindir. Beyindeki hipotalamus tarafından üretilen endorfin bir nöropeptitdir. Hücre doğal yoldan endorfin salgısı beklerken nikotini alır. Artık, dışardan alınan bu endorfin muadili endorfin salgılanmasını yavaşlatır.
Çünkü ona gerek kalmamıştır.
Çünkü ona gerek kalmamıştır.
Bu hücrenin bu maddeye olan açlığı arttıkça nikotin alımı da artmaya başlayacaktır. Böylelikle, hücre bu maddeye bağımlı hale gelmiştir. Bu madde aniden bırakıldığında yerine doğal olarak endorfin salgılanması gerekirken, alınan madde tüm işlemi yerine getirdiğinden hipotalamus tembelleşmiştir.
Bu döngüyü, bir de duygularımız açısından ele alalım.
Sürekli içinde bulunduğumuz parasal ve gelecek endişesinin sebep olduğu düşük ruh hali ile oluşan ruhsal çöküntü, peptitleri yani duygu moleküllerini üretir. Aynı şekilde, sürekli nikotin alımı gibi sürekli kötü his ve duygular içinde olmak hücrelerde aynı tepkimeye yol açar.
Sürekli endişe ve kaygının yarattığı kötü bir moralin etkisinden dolayı, hücreler o duygunun oluşturduğu aminoasitlerden meydana gelen moleküllere açlık hisseder ve o molekülü aramaya başlar.
Artık, bedenimiz bu kötü duyguların oluşturduğu molekülleri arar hale gelmiştir.
İşte bu yüzden, gitgide artan istekle hissettiğimiz olumsuz duyguların da dozu artmak zorundadır.
Böylelikle, içinde olduğumuz kısır döngünün dış dünyamıza yansıması da gitgide ardı ardına çoğalmak zorundadır.
Bu içinden çıkılamaz bir kısır döngü yaratır.
- Yıkıcı ruhsal durum
- Aynı sıkıcı olayları arka arakaya yaşamak
- Değişemeyeceğine inanmak
- Yeni bir değişim için ümitsizlik
- Bazı duygusal açlığı bastırma içgüdüsü (aşırı yemek yeme isteği, sigara, alkol alımı)
- Kendi kendine defalarca böyle düşünmeyeceğini söyleyip ertesi gün yine aynı moral içinde olmak
Peki bu dairenin çekim gücünden nasıl kurtuluruz?
Eğer ben böyle bir kısır döngüde olduğumu hissedersem, hemen ardından beyin hücrelerimin yapısını imgelerim. Beynimle bağlantılı nöronetlerimin hangi duygumun yarattığı biyolojik etkiye tepki verdiğini gözlemlerim. Hangi duygum hücrelerimin ne kadar molekül açlığını gidermektedir. Bu moleküller mutluluk veren endorfin, serotonin veya malotonin olsun, bu hormonları üretecek yeni duygulara odaklanırım. Bu odaklanma ile sanki beni en çok mutlu eden bir olayın içindeymişim gibi hissetmem gerektiğini hedeflemişimdir. Ne kadar sık bir şekilde bu duygu ve hücrelerin arasındaki bağımlılığı kesersem, o kadar yeni bir düşünce ve duygusal alışkanlık edinmeye başlayacağımı bilirim.
Böylelikle, hücrelerimin bağımlı olduğu bu molekülleri kontrolümün altında üretmek için bilinçaltı kapılarımın en zayıf olduğu düzey olan Theta düzeyinde çalışırım. Bir nevi, bilinçaltımı imgeleme yoluyla hissettiğim duyguların gerçekliğine inandırırım ki bu his ve duygulara uyan olay ve durumları karşıma çıkarsın.
Eğer sürekli parasal sıkıntılara yol açan olay ve durumları yaşıyorsanız, sizinde hücreleriniz kaygı ve endişelerinizin sebep olduğu bu moleküllere bağımlı hale gelmiştir. Yapmanız gereken tek şey, bunu farkettiğiniz an duygularınızı değiştirin. Değiştirin ki hücreleriniz açlığını gidermek için sizin zihninize diğer hücreler yoluyla gönderilen beyin komutlarına takılmasın.
Çünkü, bu durum sizin farkındalığınız dışında hücre, beyin ve zihin işbirliği ile yaşamınızı yıkıcı bir hale getirir.
Eğer ben böyle bir kısır döngüde olduğumu hissedersem, hemen ardından beyin hücrelerimin yapısını imgelerim. Beynimle bağlantılı nöronetlerimin hangi duygumun yarattığı biyolojik etkiye tepki verdiğini gözlemlerim. Hangi duygum hücrelerimin ne kadar molekül açlığını gidermektedir. Bu moleküller mutluluk veren endorfin, serotonin veya malotonin olsun, bu hormonları üretecek yeni duygulara odaklanırım. Bu odaklanma ile sanki beni en çok mutlu eden bir olayın içindeymişim gibi hissetmem gerektiğini hedeflemişimdir. Ne kadar sık bir şekilde bu duygu ve hücrelerin arasındaki bağımlılığı kesersem, o kadar yeni bir düşünce ve duygusal alışkanlık edinmeye başlayacağımı bilirim.
Böylelikle, hücrelerimin bağımlı olduğu bu molekülleri kontrolümün altında üretmek için bilinçaltı kapılarımın en zayıf olduğu düzey olan Theta düzeyinde çalışırım. Bir nevi, bilinçaltımı imgeleme yoluyla hissettiğim duyguların gerçekliğine inandırırım ki bu his ve duygulara uyan olay ve durumları karşıma çıkarsın.
Eğer sürekli parasal sıkıntılara yol açan olay ve durumları yaşıyorsanız, sizinde hücreleriniz kaygı ve endişelerinizin sebep olduğu bu moleküllere bağımlı hale gelmiştir. Yapmanız gereken tek şey, bunu farkettiğiniz an duygularınızı değiştirin. Değiştirin ki hücreleriniz açlığını gidermek için sizin zihninize diğer hücreler yoluyla gönderilen beyin komutlarına takılmasın.
Çünkü, bu durum sizin farkındalığınız dışında hücre, beyin ve zihin işbirliği ile yaşamınızı yıkıcı bir hale getirir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder